Gallusar

“Ozanların hırsından doğdum ben, destanlarda dökülen kan ve gözyaşı benim damarımda akar. Kahramanları ölümsüz kılan, onları efsanelerinde donduran benim.”

Gallusar; yaşlı ifrit karanlığın içinde gözlerini açtı. Önce bir hiçliğin içinde olduğunu sandı, kıvrandı. Korkunç bir açlık hissetti. Varlığının iplikleri kopmaya, zihni dağılmaya yüz tuttu.

Açlık dayanılmazdı, boşluğun içinde neye ihtiyacı olduğunu bilmeden uzun süre oğundu ki… Açlığı da o kadar yoğundu ki etrafında var olduğunu bildiği tek şeye; çaresizce içine doğduğu karanlığa saldırdı. Hiçlikte kaybolmak pahasına uzandı ve hiç beklemediği bir şey buldu. Bir zihin vardı karanlığın içinde, baktıkça genişleyen… Gallusar kendini saldı, musallat olabileceği bir hırs, bir açlık buldu.

Bir ozanın açlığı… Edebi öykülere duyduğu açlık!

Harflerin ve seslerin içinden fışkıran hoyrat bir ihtirasa tutundu. Orada bir girdap vardı; sayısız efsanenin kol gezdiği, birbirinin içine karışıp devindiği, şekil değiştirerek su yılanları gibi oynaştığı bir alem.

Gallusar daha önce hiçbir ifritin erişmediği bir kaynağı ele geçirmişti… efsanelere ve onların kahramanlarına musallat olmanın bir yoluydu bu. Gecenin ve gündüzün, iyinin ve kötünün, siyahın ve beyazın ikiliği gibi çatallı bir yol.

Işıkla karanlığın birleştiği yerde durdu… Ve içine doğduğu zihnin özüne uzandı, onu çekip aldı…

Bir ozanın nefesini çaldı; ilk ozanın… Enheduanna’nın… Ve onu yüz binlercesi izledi. Gallusar ozanların ihtiraslarıyla açlığını doyuruyordu. Kahramanların acısı, ıstırabı, zaferleri ve yenilgileriyle kuvvet buldu.

Ne var ki Gallusar yine doymadı… Çok daha fazlasını istiyordu.

Gelmiş geçmiş tüm ozanların hikayelerine sızmak istiyordu. Bütün efsanelerin içine aktığı girdaba bir şekil verdi ve ozanların şarkılarını onun için söyleyeceği bir miras kurdu.

O mirasın üstünde, şafağın sınırında bir savaş meydanı inşa etti; Durağanlık, şüphe ve barıştan azade, şeref ve irade ile ödüllendirilen kahramanların müebbet bir kavgada kenetlendiği bir miras kurdu.

Bu mirasta ozanlara bir ahit saklıdır:

“Ey Ozan, benim destanlarımı söylersen nefesini bengi kılarım. Yok, mirasımı reddedersen de yaktığın bütün türküleri susturur, tekmil kahramanlarını unuttururum.”